28 Eylül 2010 Salı

hazırlıklardan bir demet

takvimler 35+3'ü gösterdi, son haftalara bırakılan hazırlıklara başladık. geçen hafta sirkecinni'ye gideceğimi yazmıştım. iki poşet süs ile eve döndüm. elbette ki; ayaklardaki kara sularla,bünyeyi saran halsizliklerle ve çıkarılan ay/oy seslerindeki artışlar ile birlikte.
durmadık, yorulmadık çalışmalara devam ettik; cumartesi arya'nın odası için gözümüze kestirdiğimiz duvar kağıdını ve dolabını aldık. eller kollar dolu eve gelindi ve atom karınca  f. çalışmalara başladı. tek tatil günü olan pazarı duvar kağıdı ve boya yaparak geçirdi. gerçi son bir kaç pazardır hep evsel çalışmalar içinde, artık pek bir bunaldığını yüzünden okuyorum. yakın hedef: bu pazar evsel işlerden uzak, sevgili ile yorulmacasız bir pazar geçirmek.

fotolarla..
sirkecinni'den başlıyorum..


bebek alışverişi denince havuzlu hana girmeden olmaz. çık çıkabildiğin kadar, bir sürü mağaza ve elbet fazla detay var. satıcıların, karnı burnunda kadınları ve refakatçi anne/kayınvalideyi tavlamak için döktükleri diller mağaza dışına fışkırıyor. bu bunun için, şu şöyle olursa diye, a bu kesin lazım, biz kaç yıldır bu işi yapıyoruz ablacım vs vsler .. amanın! bu ne büyük sektör. içime fenalıklar geliyor. neyse, dükkanlardan taşan satış çabalarını duya duya 2. kata çıktım, pelin bebek isimli dükkanı gözüme kestirdim. zira içerde üç kadın vardı, harıl harıl çalışıyorlardı. aklımda olan süsü püsü aldıktan sonra, epey sohbet ettik. bu çalışkan üç kadın hem imalat hem satış yapıyorlar. fiyatları uygun, çok da sıcak ve ilgililer. varsa çevrenizde bebek süs püs ıvır zıvırları isteyen bir tanıdığınz, havuzlu han - pelin bebek önerisini yapayım, kadın dayanışması yapalım. aldığım süs püsler arya'nın ziyaretçilerine sunulacaktır, detay vermem, sürprüüz..

bir sürü el kadar kıyafeti olan arya'nın kıyafetlerini yıkayıp,ütüleyip yerleştirme zamanı geldi artık dedik ve soluğu ikeaaa evimizin herşeyinde aldık.

arya'nın dolabının üzerinde sıra bekleyen selo
sonra kıyafetler yıkandı, ütülendi, ve dolaba yerleştirildi. çamaşır teli bile bu küçük kıyafetleri görünce şaşırdı. pek bir sevimliler.
her şeyin küçüğü mü güzel ne?


bu akşam da hastane çantalarını hazırlama niyetindeyim, onlar da hazır olunca e artık tamamdır değil mi?

23 Eylül 2010 Perşembe

çevresel, küresel,ekolojik yazı ve 350 meselesi

temmuz, ağustos ve kısmen eylül aylarında yaşanan cehennem sıcakları hepimizi çok etkiledi. belki ben hamilelik etkisiyle daha bir bunaldım.sıcağa karşı dayanıklı sayılırdım ama bu yaz apati bir halde geçti. küresel eylem grubunun 10/10/10 eylemce çağrısı beni çevre konusunda az biraz araştırma yapmaya yöneltti. durum ne kadar kötü? çağrılarda okuduğum dünyayı kurtaracak rakam olarak belirtilen 350 rakamı nedir acaba? dünyada binlerce eylem yapılıyor. ne gibi sonuçlar alınıyor? gibi gibi soruları google'da sordum.
ve işte öğrendiklerim:
öncelikle yazayım gidişat fena! haliyle yaşamakta olduğumuz küresel iklim değişikliği de fena sonuçlarıyla artık somut bir şekilde etkisini gösteriyor.fazla eskiye gitmeye gerek yok,sadece bu yaz karşı karşıya kaldığımız doğal felaketleri düşünün; rusya'da, pakistan'da yaşananlar, milyonlarca kişinin yaşamını tehdit eden seller, yangınlar, kutuplardan kopup eriyen devasa buzullar, dünyayı bir fırına çeviren aşırı sıcaklar bu işin bir şaka olmadığını bize açıkça gösterdi. bilim insanları da bunların sebebinin küresel ısınma olduğunu onayladı.

nedir bu 350?

iki sene önce james hansen isimli bir bilim insanı ve yardımcılarının yaptıkları araştırmalar çok önemli bir durumu ortaya çıkardı.  buna göre; eğer atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun milyonda 350 parçacığa indiremezsek gezegenimizin medeniyetlerin oluşmasına ve canlıların yaşamasına imkân veren yapısı tamamen kaybolacakmış. dünya’nın bildiğimiz dünya olabilmesi için atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun milyonda 350 parçacığın altında tutmak zorundaymışız. ne var ki, muazzam karbon salımımız ile yarattığımız kirlilik yüzünden şu anda 392′ye dayanmış durumdaymış. daha fazla bilgi istiyorsanız hemen bir tık.


bangladeş

geçen yıl tüm dünyada 181 farklı ülkede, 5200 etkinlikle 350 eylemi gerçekleştirilmiş.vay be! pek büyük rakam. kadın cinayetleri için yapılan eylemlerde bu rakamlara ulaşıldığını düşünsenize.uçmuyorum! neyse, dünya liderleri diye ifade edilenleri buluşturan kopenhag iklim zirvesi’nden iki ay önce yapılmıştı. amaç, yaşamakta olduğumuz küresel iklim değişikliğinin önüne geçebilmek için karbon salımının azaltılmasına dikkat çekmekti. ama elbette ki kopenhag zirvesinden hiç bir sonuç çıkmadı, kimse üzerine düşeni yapmaya gönüllü olmadı, dünyanın kurtarılması bir başka bahara bırakıldı. işte o ‘bir başka bahar’ bu sonbahar: bu sene kasım sonunda meksika’da bir iklim zirvesi gerçekleşecek.öncesinde 10/10/10'da tüm dünya bir kez daha küresel iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği acı sonuçları durdurabilmek için ‘yeter’ diyecek. siyasileri harekete geçirmek için yıllardır dünyanın dört bir yanında çağrılarda bulunuldu, yüzbinlerce dilekçe yollandı,protesto ve gösterilerde bulunuldu. ancak onlar harekete geçmediler.en yeşilcinin kendileri olduğunu söylediler, ama yakıt şirketlerinin özel çıkarlarına hizmet eden politikalardan asla vazgeçmediler.
bakalım önümüzdeki süreç neler getirecek?

22 Eylül 2010 Çarşamba

gelme keyfim gelme, memleketteki ehval halleri,sirkecinni, müvekkil k.

*dün duruşmalar ertesi, adliyenin bunalttığı ruhumun üzerindeki bulutları dağıtmak için epey bir yürüdüm. nereden nereye kadar olduğunu yazmayayım, sizler de aaa yapmayın. hiç gerek yok zaten  f. kafi derecede aaaladı. e kolay meslek değil, sürekli olumsuz cümleler duymak, asık suratlar, gergin adliye polisleri, koridorlarda birbirlerine dalanlar.lar lar..bu kadar şarj olunca ve günün sonunda iki tek atamayınca, tabanvaya sarıyorsun. daha sonra mesleğe başladığımdan beri muhasebemi tutan yaşlı, ara sıra unutkan ama muhabbetini pek bi  sevdiğim muhasebecime gittim, güzel bir kahve eşliğinde memleketi kurtardık.memleketi kurtarmak deyince, bu aralar memleketten gelen haberler pek bi dehset kokuyor. daha dün gece firüzağa'da bir sanat galerisinin kokteyli esnasında içeridekiler taşlı, küfürlü saldırıya uğramışlar. saldırganların ağzından dökülen sebep: burada içki içiliyor, mahalleli rahatsız.dün akşamdan beri yazıyor gazeteler. ey mahalleli, o evler bile, ilk sahiplerini hatırlıyorlar, sizin yaptıklarınızı hayretle izliyorlar. dün bir arkadaşım da cumartesi balat'ta bir galeriden davetiye geldi ,sergi açılışına gidelim mi demişti, ne olur ne olmaz ben yokum wallahi. ama "korkacak bişey yok, bunlar korkanların sorunu" diyen gazeteci e.a.bundan sonraki bütün resim sergisi kokteyllerine davet edilsin ve hatta gitsin.
*sabah erken uyanıyoruz, malum  f. şirkete gidiyor, arya jimnastiğe başlamış oluyor. bu sabah nereden estiyse yeşilçam kıvamındaydım. siyah beyaz, aa paşa babacığım ama mükafat vaad etmiştiniz gibi repliklerle dolu olan bir film bulsam da izlesem derken, yeşilçam tvde bir film buldum,tam istediğim gibiydi. 60lı yıllar, eski istanbul, elimde kakaolu sütüm, oh be ne keyifti derken müvekkil k. aradı. imdat! telefona bakınca benim tüyler tiken tiken, burada ondan bahsetmek istemiyorum ama bilen bilir bünyeye epey olumsuz etki yapan bir zattır. neyse telefonda bir kere olmak üzere sinirlendim ama sonra arya neden büzüşsün k. yüzünden, sakin selin dedim. bu telkin pek bir güçlü, düşünün k. da bile işe yarıyor. işe yaradı ama kendimi kasmaktan yoruldum ve yaşlandım. bkz foto.
 selin'in k. ile görüşme ertesi çekilen fotosu

* geçirdiğimiz o muhteşem! yazın ertesi serin havalara kavuştuk. küresel eylem grubunun belirttiğine göre gezegen tarihindeki en sıcak altı ayı geride bırakmışız.çok şükür geçti. yağmurluklarımız dolaplardan çıkardık, çıkardık da hiçbir yağmurluğumun fermuarını çekemiyorum. onu dene yok, bunu dene yok. f.ninkileri dene eh işte.ne yapsam ne yapsam, hah anladım lahana formatına geçiş yapmak lazım, böğrümü de paşminalarla kapattım mı, olur biter. zira bugün sirkecinni'ye gitme niyetindeyim. sirk-ecinni çünkü bazen öyle şeyler satılıyor ki , kendimi sirkte sanıyorum ve bazen de çocuk benliğime işlenmiş ecinnilere benzeyen bebekleri burnuma sokuyorlar. rahat bıraksalar da zaten efsunlu olan o sokaklarda gönlümüzce dolaşsak, sürekli suratı ekşitmesek.
neyse, arya'nın doğumunda ziyaretime gelecek dost,akraba ve din kardeşlerime sunmak için sürprizlerim olacak, onların alt yapı hazırlıklarına başlamam lazım, alışveriş zamanı yani.daha kocaman olmadan gideyim,yorucu oluyor oralar zaten. hadi eyvallah!

18 Eylül 2010 Cumartesi

hastane çantası, bebek odası ,kasık ağrısı ile aşk arasındaki bağlantı

artık doktor buluşmalarım 15 güne düştü. son gidişimde pek bir sohbet ettik.
*hastane çantamın hazır olup olmadığını sordu, hazırlamadım deyince, şaşırdı, bence hazırla dedi. cevaben; sorun değil,iki dakikalık iş, hem ev de pek bir yakın, eksik olan gider alınır, telaşa mahal yok dedim.
*bebek odasına geldi sıra. mobilya olarak ne aldın dedi. henüz hiçbir sey almadım dedim, ona da şaşırdı. sen baya rahatsın dedi ve etiketimi verdi:) ben de evet dedim. etiketi sevdim:)

aylardır arya'nın kilosunun bir hafta geriden gelme meselesi vardı gündemimizde. kontrollerde mevzuu çoğunlukla bundan ibaretti. sorardım yapılacak birşey var mı diye,yok derdi. bakardım nete,kilosu normal derdi google bana. 16 eylül'deki buluşmamızda minik sincap bu sefer haftasının üzerine çıkmıştı. o süper,ne yaptın, baya beslemişsin dedi. birşey yapmamıştım.
demek kısmet 34'ü beklemekmiş:P

başımın belası kasık ağrım f.'nin yuvaya dönüş yapmasıyla çok pek çok azaldı desem? tıp dünyasına yardımım olsun, aşk kasık ağrısına iyi geliyor:P

pilates topu yutmuş gibiyim.kocaman oldum.

17 Eylül 2010 Cuma

bir kitap çıktı ama...

...benim almaya cesaretim yok. kitabı almak  için mephistoya gittiğimde almasam iyi olur dedim kendime, üstelik o kadar almak istediğim halde.
tuba çandar'ın hrant isimli kitabı, everest yayınlarından çıktı. 125 kişinin tanıklığıyla yazılmış.doğan hızlan da epey bahsetmiş köşesinde. kitabı karıştırınca gözyaşlarımı tutamadım. dil etkileyici, yazılanlar etkileyici, hayat etkileyici, tanıklıklar etkileyici.
onun gözlerindeki çocuk bakışlar aklıma gelince içim yanıyor.
tam olarak ruh halim: http://fizy.com/#s/1agyqs

15 Eylül 2010 Çarşamba

nefes almakta zorluk, gecmeyen kasık agrısı ve yalnızlık

33+3
farkındayım pek bir iç karartıcı başlık oldu. ama durum budur millet! mevcut durumdan baska bir yazı çıkmaz. yurumemi bile zorlastıran agrı baslıyor aksamları. nefesim sıkısıyor ve beş gündür yurt dışında. ben ki yalnızlığa bayılan kadın, hiç yalnız kalmak istemiyorum, sanki beş haftadır evde yokmuş gibi. hormonlar hormonlar, rahat bırakın beni! bu rahim nasıl bir organdır ki büyüdükçe büyüyor? bu ağrılar normal mi, hep sürecek mi? doğumdan sonraki günlere kadar rahat yok mu, sek sek sekerek mahmure durumlarım artık mazide mi kaldı? dı dı dı?
karnım pek bir aç amma saat 00:34. bir saat önce yediğim muz neyime yetmiyor di mi? gönül ister dürüm, kokoreç +bira. bostancı sahilde dürüm yemek vardı şimcik... 
bugun arya'ya ilk oyuncağını aldım. arya sayesinde muhtelif blogların ve bebek sitelerinin kurdu oldum malum, fotosunu gördüğümde bayıldığım kocaman bir oyun parkının ve oyuncaklarının ödemesi için 1 saat 5 dk. bankada bekledim. saçma uzun bir zaman ama hakikaten oflamadım, kızım için ya. annelik oyuncak ödemesi için bankada bekleyip oflamamaktır!:P aşk şudur aşk budur diye kağıdında saçma şeyler yazan bir sakız vardı eskiden /hala vardır belki/ ona benzedi.
ben yatanzi, ağrıdan kurtulanzi. eyy gidi prekazi!

9 Eylül 2010 Perşembe

ah be canım ciğerim, ah be sol kasığım

32 hafta + 4 gündür hamileyim. aylardır kasık ağrımdan müzdaribim. ilk üç ay kesintisiz ağrı vardı, sonra terk etti beni, tam oh be derken, üçüncü döneme girmemle ben geri geldim dedi. hatta bazen o kadar abartıyor ki sol bacağımın üzerine basmak cesaret istiyor. sen misin benim canımı yakan, ben de hemen açıyorum müziği, başlıyorum dans etmeye, tabii ortaya çıkan şeye dans denirse. şöyle ki: omuzlar, kollar oynuyor, bel sabit. garip bişi işte!
bu aralar favori şarkım da alain delon ozan doğulu'dan. ba ba bak havalara, nasıl da geriniyor
bu ağrıcıklarla alay ediliyor da, arya'nın dışarı çıkmak istediğinde vücudumu saracak olan ağrılarla alay edilemez di mi?

saat sabahın 05:00'i, arya jimnastikte!

seker bayramının birinci gunundeyiz, ben kızım tarafından sabah saat 05:00'te uyandırıldım. bugun bayram erken kalk anne dedi ama pek  bir erken olmadı mı aryacıgım? zaten 06:30 ila 07:30 arası uyandırmayı pek seviyordun ama bu saat 05:00'e de çekilmez ki canım. sonra tabii başladı selin'in uykuya dalmak için yaptığı çalışmalar. 1. başvuru: kitap! kitap okuma işe yaramayınca 2.başvuru: tv. yaydığı ışınlara dayanamayan bunyemde tv her zaman işe yarar vee 07:00 gibi uyudum. ama 09:00'da yine sincap başladı hoplamaya zıplamaya. bugun kaderimde koltuklarda sürünmek var anladım ve çektim teslim bayrağını. sen nasıl istersen öyle olsun sincap kızım:)